16 Ekim 2014 Perşembe

Babam

Kendimi tüm çalışmalarımla birlikte bir kazanın içine atılmış hissediyorum. Birden çok projeyi aynı anda yürütmenin dezavantajı olsa gerek. Neler var bir bakalım...
Balık Hikayesi'nin sayfa düzeninde değişikliğe gidiyorum. Bu demek tüm çizimleri tekrardan düzenlemek. Yazıyı çizimlere uygun olarak yeniden yerleşimini sağlamak. Küçük bir iş gibi göründü bana başta ama epey zamandır bununla uğraşıyorum.
Karınca Hikayesi'nin hala resimleri boyanmadı. Çizim haliyle önce taranmayı ardından renklendirilmeyi bekliyorlar.
Çiz Boya kitabında çok şükür her hangi bir değişiklik ön görmüyorum şimdilik...
Uzun soluklu çalışmam tarayıcımın şu anda erişilmez olduğundan 3 sayfası natamam bir vaziyette diskte yer ediyor. (Toplam sekiz sayfadan oluşacak.)
Yazmayı planladığım, kurgusunda hala bir takım soru işaretlerine cevap aradığım için hala yazmaya başlayamadığım romanım planlama aşamasında.
Çiftlik Hikayesi (Mutsuz İnek olarak da biliniyor) yazıldığı gibi duruyor. Resimleri henüz yok.
Tüm bunların yanı sıra çeviri işlerim var...
...ve kafamı bir türlü toparlayamama sebep olan babamın acısı...
Evet, babam dünyaya veda edeli bir ay oldu. Bir ay önce tesadüfen annemi arayıp, tesadüfen babamla kısa da olsa son telefon görüşmemizin ardından bir saat geçtikten sonra annemin yeniden beni arayıp acı haberi vereli tam bir ay oldu. Apar topar memlekete gidip babamın beyaz kefenlere sarılmış bir vaziyette, salonun ortasında duran tabutun içinde yattığını göreli tam bir ay...
son kez kokusunu içime çekmek için beresini, gömleğini koklayalı... buz gibi yanaklarında parmaklarımı gezdireli... hep "belki açar gözlerini" ümidiyle saatlerce boş umutlarla yüzüne bakarak bekleyeli... musalla taşında yatarken ona hakkımı helal edeli... ve onu inandığı ahiret hayatına yolcu etmek üzere soğuk toprağa açılmış bir çukura bırakalı tam bir ay oldu.
Acısı içimde, yüreğimde, ta derinlerde bir yerde. Bel kemiğim kırılmış hissediyorum. Arkamı yasladığım, koskoca evli barklı çocuklu kadın olmama rağmen içten içe güç aldığım, ruhumu beslediğim, dertleştiğim, fikir danıştığım, dayanağım, omurgam, gücüm, kuvvetim, her şeyim... babam öldü.
Çok özlüyorum. Yutkunamadığım bir düğüm var sürekli boğazımda. Yumruk gibi kaldı orada bir aydan beri. Gülüşü, konuşması hep gözümün önünde. 
Melek gibiydi babam, kimseye zararı yoktu. Zor bir hayatı oldu. O etrafına fayda sağladıkça, etrafı ona zarar verdi. Çok zarar gördü. Ama hiç küsmedi hayata. Her zarardan daha güçlü çıktı. Hiç ameliyat olmadı. Düzenli kullandığı bir ilacı yoktu. Şeker hastası değildi. Hala uzun yolları arabası ile kat ediyordu. Dinçti. Hayat doluydu. Yarından ümitliydi. Ancak son aldığı zararı yediremedi. Ağrına gitti. Konduramadı. Kimseye anlatmasa da soru işaretleri kemirdi durdu sürekli. Altından kalkamadı. Annemden en son bir bardak su isteyip yumdu gözlerini... ve gitti.
Umarım babacığım orda mutlusun. Küçüklüğümde bana tasvir ettiğin ve sen ölmeden bir gece önce betimlemelerini ansızın rüyamda gördüğüm o cennet bahçesindesin. Şelalen pırıl pırıl su çağlarken sen yemyeşil çayırda bir hurma ağacına, bir elma ağacına veya senin dediğin gibi "ne istersen o olur" ağacına bakıyorsundur. 
Hayat, en büyük korkumla yüzleştirdi beni. 
Babamın kızıydım, hala babamın kızıyım...hep babamın kızı olacağım. Seni çok özlüyorum, babacığım. Bir sağ yanağından, bir sol yanağından öperim. Ardından kendi sağ yanağımı ve sol yanağımı sana öptürürüm. Sımsıkı sarılırım. 
Nur içinde yat babacığım.