28 Aralık 2013 Cumartesi

Down Sendromu

Bugün facebook'ta gezinirken tesadüfen bir sayfaya ulaştım. Ulusal Down Sendromu Derneği'nin sayfasına. Çok duygulandım. Geçtiğimiz yıl hamileydim. Hamileliğim süresince bebeğime down sendromu teşhisi konuldu. Amniyosentez önerildi ancak ben bebeğimi kaybetmek istemediğimden bu senteze sıcak bakmadım. Çok zor ve yorucu bir dönemdi. Sonunda eşimle birlikte bu bebeği her ne şekilde olursa dünyaya getirmeye karar verdik. Benim bebeğim down sendromlu değil. Ancak benim kızım, bizler, sizler kadar şanslı olmayan binlerce çocuk, insan var ülkemizde.
Bizim köyde bir amcamızın kızı var. Adı Bahar. Down Sendromlu. Küçüklüğümde binlerce hikaye duydum onunla ilgili. Yok ilk çocuk olarak doğmuşta, kız olunca babası çok üzülmüş te, sonra hastalanmış bebek ve down sendromlu olmuş. Hikaye bunlar tabi ki. Down Sendromu kromozomal bir fazlalıktan kaynaklanıyor ve anne karnında oluşuyor. Ta ilk günden. Bir hastalık değildir. Genetik bir bozukluktur. 

Hamileliğimde çok etkilenmiş olmamdan kaynaklanıyor sanırım, down sendromlu çocuklara karşı özel bir ilgim var. Bu nedenle bu sayfayı özel olarak inceledim. Dernek İzmir'de ve Down Sendromlu çocukların eğitimleri ile çalışmalar sürdürmekte. Eğitim materyallere ihtiyaç var elbette. Dernek tamamen gönüllülük üzerine kurulduğundan ve belirli sponsorları olmadığından biz duyarlı insanların yardımları ile eğitim materyalleri temin ediliyor.
Kendi adıma naçizane bir yardımda bulundum. Ancak benim küçük katkım yetmez elbette. Bu nedenle blogumda bu durumdan bahsetmek istedim. 
Çok değil belki bir öğle yemeği ücreti ile bir çocuğun topluma katılmasını sağlayabiliriz. Herkes duyarlı olursa down sendromlu çocukları toplumdan dışlamak yerine onları aramıza alabiliriz. Unutmayalım, Down Sendromu genetik bir bozukluktur ve tesadüfen bir fazla kromozomun bulunmasıyla oluşur. Bu tesadüf herkese rastlayabilir...

26 Aralık 2013 Perşembe

Martin Eden

Yıllar önce bir kitap okumuştum. Jack London'un 1909 yılında yazmış olduğu Martin Eden kitabı. Kitabı belki de bilmeyen yoktur. 
Martin Eden, kitabın baş kahramanı, eğitimsiz ve fakir bir bireyken kendisinden farklı sosyal sınıftan bir aşık olur ve ona yaklaşabilmek, aynı kültür ve eğitime sahip olabilmek için çabalar. Yazar olmak ister, tüm enerjisini, maddi ve manevi olarak yazdığı hikayeleri, romanları yayınlatmak için didinip durur. Yayınevlerine sürekli kopya gönderir ve sürekli ret cevabı alır. Sonunda hayaline ulaşır ve çok ünlü bir yazar olur. Aşık olduğu kız ile yakınlık kurar ve aynı statüye ulaşır. Ancak zaman içinde peşinden gittiği hayale ulaşınca, buranın aslında aşağıdan göründüğü gibi olmadığına kanaat getirir ve hayal kırıklığına uğrar...
Son zamanlarda kendimi bir hayli Martin Eden gibi hissediyorum. Farklı sosyal sınıftan birine aşık olduğumdan değil elbette :). Hayır, benzeştiğimiz nokta yayınevlerine sürekli yayın gönderip ret cevabı aldığımızdır. 
Ve işte Martin Eden'in ne hissettiğini daha iyi anladığım onlarca yanıtlardan biri daha kanlı canlı karşımda duruyor. Remzi Kitap Evi'ne gönderdiğim kopya aynen geri geldi. Bir üst yazı iliştirmişler, onu da burda paylaşıyorum zaten. 
Ümidimi yitirmek istemiyorum, yitirmiyorum da. Martin Eden sonunda başardı. Yıllar önce bu kitabı okurken aynı hisleri birgün benimde taşıyacağım hiç aklıma gelmezdi. O yılmadı, bende yılmayacağım. Her ne kadar dalgalanmalar olsada pes etmeyeceğim ve sonunda çalışmalarımı piyasada göreceğime inanıyorum. 
Umarım çalışmalarım piyasada hak ettikleri değere kavuşunca Martin Eden ile farklılaşırız...

23 Aralık 2013 Pazartesi

İyi Ki Doğdun

Küçük kızım, minik kelebeğim, tarifi çok zor mutluluk kaynağım... seni şekerle mi yoğurdular, mutlulukla mı yıkadılar bilmem ki :) 
Bir yıl oldu dünyamıza gireli. İyi ki girdin, iyi ki geldin, iyi ki doğdun. 
Pazar günü kızımın 1. yaş gününü kutladık. Evimizde küçük bir organizasyon düzenledik. Eşim ve benim çekirdek ailelerimiz haricinde bir de çekirdek ailemiz kadar yakın dostlarımız bizi bu özel ve mutlu günümüzde şereflendirdi. Takdir edersiniz ki çok heyecanlıydım. Sanki bir kez daha doğuracağım :) Her şeyin ilki misali işte...
İki ay öncesinden bir stres bir gerginlik vardı üzerimde. Nasıl olacak? Konsept ne olacak? Nerede olacak? Kimler gelecek? Zaman ilerledikçe her şey netlik kazandı. Sonunda eşimle birlikte evde kendi aramızda, samimi bir ortam organize etmeye karar verdik. 
Özel tasarım pasta işinde usta olan B-Bakes (Bengi Akdağ) ile konsepti oturttuk. Kelebek istedim. Daha önce ki kayıtlarımda kelebeklerin benim için müjde habercisi olduklarından bahsetmiştim. Küçük kızımdan daha büyük bir müjdenin olmadığına göre bende yaş günü konseptini kelebek istedim. Pembe ve mor kelebekler uçuşsun evde... Zor bir müşteriyim, kabul ediyorum. O renk nasıl olacak? Çok baskın olmasın. Toz pembesi olsun. Soft renkler olsun. Birbirne uysun. Gösterişli ama sade ve zarif görünsün. Cake popsların üzerinde minik kelebekler olsun. Kurabiye ağacında kurabiyeler narin görünsün. Boyutları küçük olsun. Ölçü verme standardım da şöyleydi: bir negro boyutu kadar :) Yaş günü hediyeliklerin poşetinin renkleri ile pasta üzerinde kullanılan pembenin uygun olması için, hatta balonların bile, bunları da Bengi'ye aldırdım. :) Sağ olsun Bengi, hiç beni kırmadan sonuna kadar sabrını zorlayarak :P tüm isteklerime cevap verdi. Sadece Bengi mi? Sofra süsleri, fotoğraf çerçevesi ve bilimum kağıt ve baskı detaylarını Melike'nin Tasarım Dünyası'ndan temin ettim. Aynı gün içerisinde belki de yüzlerce kez iletişim kurduk Melike ile. Yok o renk olmadı, oppacity biraz düşürsek mi...yok şimdi çok açık oldu koyultalım. O moru beğenmedim...pembe olsun. :) Şimdi geriye dönüp sağlıklı kafa ile düşündüğümde çok zor bir müşteri olduğuma karar verdim. 
Her şey çok güzeldi. Çok güzel bir organizasyon oldu. Ben çok keyif aldım. Gelen misafirlerimizinde keyifle ayrıldıklarını görünce tüm bu keyifli telaşa değdiğini gördüm. Emeği geçen başta Bengi'ye, Melike'ye, anneannemize ve tüm herkese çok teşekkür ederim. En çok kızıma teşekkür ediyorum. Dünyaya gelerek tüm bu güzellikleri yaşamama neden olduğu için. Seni çok seviyorum kızım, nice yıllara bebeğim...

12 Aralık 2013 Perşembe

Tümevarım

Mutsuz İnek'in hikayesi hala canlanmadı. O canlanıp nihayete erişimeden ben farklı bir projeye el atmak istedim. Durulmayan bir kafam var demiştim daha önceki yazılarımda. İşte kafamın içinde canlanan projelerimden birine daha başladım bu akşam. Proje henüz çok ama çok başlangıç seviyesinde olmasına rağmen küçük bir kesit paylaşmak istedim. Neden bilmiyorum ama bu bloga paylaşımda bulundukça fikirlerim çoğalıyor. :)

Bu proje ile ilgili bir şeyler söylemek için henüz çok erken. Yine yurt dışında bolca örnekleri olan bir çalışma olacak. Türk geleneksel aile ve yaşam tarzını yansıtmaya özen göstereceğim bu çalışmada. İlk çizimde de bunu az da olsa yansıttığıma inanıyorum. Gerçi o kareye televizyon üzerine ve vitrin içine dantel örtüler eklenecek. Ama o el emeği göz nuru dantel örgüleri büyüterek detaylı çalışmam lazım. Aksi takdirde annelerimizin emekleri görünmez olur bu boyutta. :) Anlayacağınız oldukça detaylı bir çalışma olacak. O nedenle parça parça çiziyorum. Sonrasında birleştirme işini ve renklendirme işini yine photoshop denen o harika programda yapacağım. Bakalım ne kadar başarılı olurum. 
Dediğim gibi proje çok detay çalışma gerektiriyor. O nedenle detayları tamamlayıp sonra bütüne geçiş yapacağım. Üniversitedeki hocalarım buna tümevarım derdi yanlış hatırlamıyorsam. Detaydan başlayıp bütüne giden. Tüme vardığım zaman tümü de paylaşırım... :)
İşin en güzel ve beni en çok motive eden yanı ise tüm bunları kızım için yapıyorum. Kızım henüz hazırladığım kitaplar için çok küçük ama bir iki sene sonra onunla çok eğlenceli vakit geçireceğime inanıyorum. :)

10 Aralık 2013 Salı

Mutsuz İnek

Son bir kaç gündür yeni bir proje üzerinde çalışıyorum. Henüz tasarım aşamasında olduğundan ve ortada bir görsel olmadığından yeni projemi şimdilik gizli tutuyorum... 
Ancak ilginç bir durum yaşadım. Evde, dışarda, çalışırken veya kızımla oynarken sürekli bir kare geliyor gözümün önüne. Ahır kapısından bakan mutsuz bir inek! 

Kardeşim, yazılarını severek takip ettğim Öteki Yüz adlı bir sitede okuduğu bir metinde küçükken oynadığımız ve adını "sürpriz" koyduğumuz bir oyunu hatırlattı bana. Oyunun kuralları şöyleydi: birbirmize bir resim çizer ve hediye ederdik. Sonrasında da resimin hikayesini anlatmamızı isterdik. İşte benim ahırdan bakan mutsuz ineğimin de bir hikayesi vardır. Gün içerisinde ansızın zihnimde beliren bu mutsuz inek sürekli ahır kapısından bakıyor. :) Üzüldüm haline. Acaba neden mutsuz? Hikayesini henüz bilmediğim mutsuz ineğin hayalimde canlandığı halini çizdim, belki inadı bırakır ve onu mutsuz kılan olay da şekillenir zihnimde. 
Sanırım yeni bir hikaye daha doğum aşamasında. Sancılı dönemde şu anda. İlham böyle birşey olsa gerek!  

5 Aralık 2013 Perşembe

Kelebekler

Daha önceki yazılarımda küçük kızımın varlığından dolayı resime ara verdiğimi yazmıştım... Doğru, uzun süredir fırça almadım elime. Ancak geçen gün resim yapmayı çok özlediğimi fark ettim. Bende geceleri resim yapmaya karar verdim. Kızımı uyuttuktan sonra yapay ışık altında fırça ve tual ile buluştum yeniden. :)
Resim aslında doğal ışıkta yapılmalı kanımca. Neden mi? Çünkü yapay ışık altında renkler farklı algılanabiliyor. Geceleri kullandığım renklerden ertesi gün memnun kalmıyorum. Ama akrilik boya işte...seviyorum sizi!!! Çabucak kuruduğundan istediğim anda renk değişikliğine gidebiliyorum. :)
Resim üzerinde çalışırken çalışma ortamımı fotoğrafladım.
Göründüğü gibi amatör ruhum ortamıma yansıyor. Şövalem boş bulduğum bir köşeye anlık olarak yerleşiyor. Kızım doğmadan önce sabit bir köşem vardı. Ancak şimdi onun varlığı ile evde bir takım düzenlemeler yapmamız gerekti ve bende resim köşemden feragat ettim. Şimdilerde seyyar takılıyorum :). Boş bir kavanoz suluk, plastik tabaklar ise palet görevini görüyor. Eski bir puzzle kutusu ise boya kutusu oldu. :) Ortamımı seviyorum...
Kelebek, 45 x 60 cm tual üzeri akrilik boya 
Resim üzerine konuşacak çok fazla birşey yok kanımca. Farklı fırça darbeleri ile farklı efektler yakaldım. Benim için kelebek bir müjde elçisidir ve güzel haber dağıtmak için müjde elçilerinin çiçek tarlasından yükseldiğini görmek istedim. Tıpkı kızımın eşimle aşkımızdan yükseldiği gibi... 
Kelebek adını verdiğim çalışmayı kızımın odası için yaptım ve Aralık 2013'de tamamladım.