24 Mart 2014 Pazartesi

Bir Karınca Hikayesi: Ames ve Termes

İnsan beyninin düşünmediği bir an yoktur. Boş durduğu bir an yoktur. Hiçbir şey düşünmüyor olması imkansızdır. Böyle anlarda bile "hiçbir şeyi" düşünüyordur. Düş, düşler, düşünceler... böyle gider. 
Bazende düşünceler bir silsile gibi akar gider zihinden. Bir konuya odaklanıp çalışırken, yolda yürürken, yemek yaparken, her an düşünce ordan oraya akar. Sonra bir bakmışsın ki çok farklı bir şey düşünüyorsun. Böyle durumlarda ben sık sık bu düşünceye nerden vardım sorusuna yanıt ararım. İlk çıkış noktasını bulmak için geri geri düşünmeye başlarım. Neye yarar? Bilmem. Bir çeşit beyin jimnastiği işte.
Yine böyle gömülü bir vaziyette mahallemin çizimlerine odaklandığım bir vakitti. Kaldırım taşlarını çiziyordum. O kaldırım taşlarının üzerinde cereyan eden hayatı düşündüm. Çocuklar top oynar, teyzeler camdan "toz kaldırmayın bakayım, yeni sildim camları" diye seslenir, bir başka teyze ise çocuğuna ekmek arası peynir gönderir camdan sarkıttığı sepetle... Sonra birden aklıma kaldırım taşlarının altında da bir hayatın olduğu geldi. Aklıma karıncalar geldi. Sonra o karıncaların yuvası nasıl bir şeydir, dostlukları, arkadaşları var mıdır? Yuvada çok sevdikleri ve daha az sevdikleri karıncalar var mıdır? Kraliçeye baş kaldıran asi karıncalar veya kurulu düzene boyun eğmek istemeyen isyancı karıncalar var mıdır?
Derken işte o karıncaların olası hayatı canlandı gözümde. İki karınca ve aralarında ki dostlukları, ilişkileri pekişti. Derken bana isimlerini fısıldadılar. Biri Ames, öteki Termes. Böylece bir hikaye doğdu... :)
Hala tümevarmaya çalıştığım o bitmek bilmeyen projem üzerinde çalışırken bir hikaye doğdu. Ames ve Termes'in hikayesi.
Yeni hikaye yeni karakterler demekti. Karakterleri çizdim. Şimdi hikayeyi resmetmesi kaldı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder